NAD+ Nedir, Ne İşe Yarar?

NAD+, sağılığın geliştirilmesi ve korunmasında öncü bir koenzim olarak karşımıza çıkar. NAD’ın sağlık üzerindeki bu etkileri, bir çeşit yaşlanma karşıtı bir molekül olarak bilinmesini sağlar. NAD molekülünün vücuttaki işlevini tanımak istersek eğer, kişilerin ne kadar aç olduğu ile doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Vücudumuzda ne kadar NAD molekülü bulunuyorsa, bu oran bizim ne kadar aç olduğumuzu gösteren bir işaret olarak algılanır. Çünkü NAD’ların vücuttaki asıl görevi besinlerin vücutta taşınmasını sağlamaktır. Besinler içerisinde enerjiye dönüşecek olan hidrojen iyonu bulundururlar. NAD ise bu hidrojen iyonunun taşınmasını sağlayarak NAD+H molekülüne dönüşerek NADH halini alır. Bu sayede ATP’ye dönüşümü sağlanan enerji birimi, bizlerin günlük aktivitelerimizde kullanılmak üzere hazır hale gelir.

Vücudumuzda NAD’ların ve hidrojen iyonu yüklenmiş olan NADH’ların bir oranı olması gerekir. Bu oran çoğu kaynakta 700/1 olarak açıklanmaktadır. Bu durum, vücutta NAD oranının NADH oranından çok daha fazla olması gerektiğini açıklar. Fakat bizlerin vücudunda NAD oranının bu kadar yükselmesi ancak hücrelerin gençlik zamanlarında mümkün olabilmektedir. Yaş alımı ile NAD oranının gittikçe azaldığı görülür. Azalan NAD oranı, besinlerin taşınması sırasında zorluk çekmemize sebep olur. Taşınamayan besinler enerji olarak kullanılamaz ve dolayısıyla yağ olarak depolanır. Bu durum da bizlerin yaş aldıkça kilo alma oranımızın artmasının nedenlerinden biri olarak gösterilebilir.

NAD’ın sadece besin taşıma sırasında değil, uzun yaşam genlerinin aktive edilmesi sırasında da önemli bir görevi vardır. Sirtuin adı verilen uuzn yaşam genleri, NAD ile aktive olur dolayısıyla da yaşam kalitesinde artma, gençlik belirtilerinin azalmasında gecikme, DNA hasarının korunması, kanser gibi hücresel hastalıkların önlenmesi, sindirim sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışması, bilişsel fonksiyonlara destek olması gibi pek çok konuda NAD karşımıza çıkar.

NAD’ın vücutta oluşumu için öncelikli olarak üzerine besin binmemesi gerekir. Bu durum da NAD’ın neden açlık durumunda arttığına dair en önemli göstergedir. Buradan anlaşıldığı üzere vücutta NAD üretimini arttırmak için ilk olarak vücutta açlık durumunu uyandırmak gerekir. Bu durum için aralıklı oruç diyeti önerilirken, yemek aralarına ortalama 4 saat kadar koymak da NAD depolanması açısından önerilir.

Bir diğer NAD üretimi önerisi de egzersizdir. Egzersiz yapımı ile en çok ihtiyaç duyulan molekül ATP’dir. Dolayısıyla egzersiz sırasında NADH molekülleri kullanılırken NAD’ların sayısında artış görülür. Özellikle yemekten sonraki ilk 1 saat içerisinde besinlerden yoğun miktarda enerji elde edilmeye çalışılır. Bu sebeple de NADH’ın en yoğun olduğu zamandır. Bu zaman diliminde hafif egzersizler yapılması NADH’ların kullanımı ve NAD’ların artmasına olanak sağlar.

NAD kaynaklarına bakıldığında ise besinlerde direkt olarak bulunmadığını söyleyebiliriz. Fakat ana maddeleri olan niasin ve triptofan içerikli besin tüketimi NAD oranının artmasına yardımcı olabilir. Niasin en çok ton balığı, hindi, somon, avokado, yerfıstığı, yumurta ve siyah pirinçte bulunurken; triptofan ise hindi, muz, kakao, kabak çekirdeği ve çilekte bulunur.

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Şu <abbr title="Köprü Metni Biçimlendirme Dili">HTML</abbr> etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

*