KAHVE YARARLI MI? YOKSA ZARARLI MI?

Kahve herkesin gün içerisinde farklı zamanlarda tükettiği en popüler içeceklerden biridir. Kimileri kahve içmeden güne başlamaz, kimileri ise akşam kahve içmeden yapamaz! Tabii aynı zamanda kahvenin çeşitleri de saymakla bitmez. O zaman haydi gelin bu kadar sıklıkla tükettiğimiz kahvenin yararları ve zararlarına bir göz atalım!

İçtiğimiz kahvenin yarısından fazlası Brezilya’da üretilmektedir. Yetiştirildiği bölgelerin özelliklerine göre kahve çeşitleri değişmektedir. İçerik olarak kafein haricinde 400 kimyasal, eser miktarda antioksidan ve niasin içermektedir. 

Peki kahve kalorili midir?

Kahvenin kendisi kalori içermez fakat içerisine süt, krema ve şeker eklenmesi ile kahvenin kalorisi yükselir. 

Gelelim kahvenin faydalarına:

Yapılan bazı araştırmalarda kahve tüketen insanların, tüketmeyenlere göre bazı ciddi hastalık risklerinin çok daha düşük olduğunu göstermektedir. Bu hastalıkları; Tip2diyabet, Alzheimer, Parkinson, depresyon olarak sıralayabiliriz.

Aynı zamanda kahve uyarıcı etkisi nedeniyle mental fonksiyonlar üzerinde de olumlu bir etkiye sahiptir. Yapılan bir araştırmada günde 3 bardak kahvenin alzheimer hastalığı gelişim riskini %60 oranında azalttığı bulunmuştur. 

Kahve kafein içerdiği için içtiğinizde enerjinizi yükseltir, kanınızdaki epinefrin (adrenalin) seviyelerini arttırarak egzersiz performansınıza katkıda bulunur. 

Kilo verme sürecinizde metabolizmanızı hızlandırarak yağ yakımınıza destek olur.

İyi bir antioksidan kaynağıdır.

Kahvenin bu kadar faydasının yanında tabii ki zararlı yönleri de mevcut. Özellikle fazla tüketilmesi durumunda açığa çıkan zararlarına bakalım:

Kalp problemlerine yol açabilir: Kahve kan basıncını yükseltme etkisine sahiptir. Özellikle tansiyon hastalığı olan bireyler günde 2 fincan kahveyi geçmemelidir. Tüketimi çok olduğunda düzensiz kalp atışı veya taşikardiye sebep olabilir.

Kemik sağlığını olumsuz etkiler: Kafein, diüretiktir. Bu sebeple idrarla atılacak olan kalsiyum miktarını arttırır. Bu da kemikleri zayıflatabilir. Özellikle osteoporozunuz varsa, kafein tüketimini günde 300 mg’dan daha azla sınırlandırmanız gerekmektedir. (Yaklaşık 2-3 fincan kahve). Eğer tüketiminiz fazla ise kalsiyumdan zengin besinleri beslenmenize mutlaka eklemeniz gerekmektedir.

Bağımlılık yaparak anksiyete, duygu durum bozukluğu ve uyku düzensizliğine sebep olabilir.

Yemekler ile birlikte içildiğinde ya da yemekten hemen sonra içildiğinde D vitamini ile etkileşime girip, vücutta D vitamini eksikliğine sebep olabilir.

Kimler kahve tüketmemelidir?

Kahve içip içmemeye karar verirken göz önünde bulundurmanız gereken birkaç şey var. Kafeinli kahve aşağıdakiler için önerilmez:

  • Aritmisi olan kişiler (örn. düzensiz kalp atışı)
  • Sık sık endişeli hisseden kişiler
  • Uyumakta zorluk çeken kişiler
  • Hamile olan insanlar
  • Çocuklar

Sonuç olarak; Pek çok besin ve gıda maddesi gibi, çok fazla kahve tüketmek de özellikle sindirim sisteminde rahatsızlıklara neden olabilir. Ancak günde 2 fincan kahve güvenli doz olarak kabul edilmektedir. Kahveyi bu sınırda tutmanız sağlığınız için olumlu olacaktır. Gün içerisinde kahve tüketiminize ek olarak 2 lt suyu geçmeyi de mutlaka unutmayın!

Hepinize sağlıklı ve mutlu günler diliyorum 😊

Kaynaklar

  1. Healthline, Coffee — Good or Bad? 
  2. Healthline, 13 Health Benefits of Coffee, Based on Science 
  3. Healthline, What is Caffeine, and is it Good or Bad For Health? 
  4. Healthline, The Effects of Caffeine on Your Body 
  5. Healthline, Decaf Coffee: Good or Bad? 
  6. Healthline, Coffee’s Effect on Diabetes 
  7. MayoClinic, Caffeine: Does it affect blood sugar?
  8. MayoClinic, Alzheimer’s disease 
  9. MayoClinic, Parkinson’s disease

GAPS DİYETİ NEDİR?

GAPS diyetinin açılımı “Gut And Psychology / Physiology Syndrome” dur. Türkçe karşılığı ise; “Bağırsak ve Psikoloji / Fizyoloji Sendromu” dur. Gaps genel olarak bağırsak ile beden arasındaki ilişki üzerine kurulan bir diyet çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Temel amacı nedir?

Vücudumuz fazla sayıda ve çok çeşitli mikropların yaşadığı bir gezegen gibidir.  Gaps diyeti ise bağırsak florasında probiyotik dengesini sağlayarak psikolojik rahatsızlıkların önüne geçmektedir. Her yaştan insan bu diyeti yaparak bağırsak sağlığını koruyabilmektedir. GAPS diyetinde amaç sızıntılı bağırsak duvarını iyileştirerek beyni ve vücudu zehirleyen toksin geçişini engellemektir. Kısaca; Diyetten patojen bakterileri besleyen, nörotoksin üreten besinler ve işlenmiş gıdalar çıkartılır. Fermente yiyecekler ve probiyotik kaynaklarından yararlanılır.

Nasıl yapılır?

Bu diyet 3 aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşama diyetin psikolojik başlangıç evresidir. Diyetin yapılabilmesi için gerekli ön hazırlık, diyet yapacak kişinin psikolojisinin diyet yapmaya hazır bir hale getirilmesidir. Psikolojik olarak bu diyetten sonuç elde etmeye hazır bir hale gelen kişiler daha başarılı bir diyet süreci geçirmektedir. Gaps diyeti disipline dayalıdır. Birçok diyete göre uzun süreli bir diyet çeşididir.

İkinci aşaması beslenme düzeni ile ilgilidir. Bu diyeti yapmaya başlayan kişiler diyete uygun bir şekilde beslenmelidir. İkinci Aşama başarılı bir şekilde atlatılırsa psikolojik düzelmeler ve bağırsak florasındaki probiyotik dengesi sağlanmaktadır. Bu aşamada genel olarak bitkisel ağırlıklı beslenme ve insan vücudu tarafından en basit şekilde sindirilen besinler tercih edilmelidir. Fabrikasyon yağlardan uzak durulmalıdır.

Diyetin 3. Aşaması diyetten çıkış aşamasıdır. Bu aşamada ilerleyen dönemlerde oluşabilecek bağırsak rahatsızlıklarının önüne geçebilmektedir.

GAPS Diyetinde Bulunması Gereken Besinler Nelerdir?

Et ve Balık: Et ve balık ürünleri proteinden zengin besinlerdir ve her bireyin beslenme programında yer almalıdır. Et ve kemik suyu sindirime yardımcı olduğu için beslenme programında bulunması gereken besinlerdir.

Yumurta: Kaliteli protein kaynağı olan yumurta; özellikle sarısının çinko, magnezyum, yağ asitleri ve aminoasitlerden zengin olmasından dolayı diyet programında yer almalıdır.

Süt ve Süt Ürünleri: Bu diyet programında laktoz içermeyen süt ürünleri yer almaktadır. Bu yüzden yoğurt, ekşi maya ve doğal peynirler tüketilebilir. Süt ise; laktoz ve süt proteini olan kazein içeriğinden dolayı diyette yer almamaktadır.

Nişastasız Taze Sebzeler: Diyetin aşamalarına uygun olarak pişmiş. Çiğ, salata ve fermente şekilde tüketilebilir. Kereviz, kaba, patlıcan, brokoli, karalahana, enginar, pancar, sarımsak, soğan, ıspanak gibi besinler nişastasız sebzelerdir.

Meyve: Bütün meyveler taze, pişmiş, çiğ veya kurutulmuş olarak tüketilebilir.

Kurubaklagiller: Fasulye ve mercimek dışındaki kurubaklagil çeşitleri nişastalıdır ve GAPS diyet programında yer almamalıdır.

Gaps Diyetinin Faydaları Nelerdir?

Bu diyetin düzenli bir şekilde uygulanması sonucu sadece bağırsaklara değil vücutta yer alan tüm hayatı organlara fayda sağladığı bilinmektedir. Gaps diyetinin en temel amacının bağırsak florasını düzenlemek ve bu yolla oluşacak hastalıkların önüne geçmek olduğu bilinmelidir. 

  • Gaps diyeti uygulayıcısına her şeyden önce kolay bir sindirim vaat etmektedir. Bu diyeti başarıyla uygulayan kişiler sağlıklı bir şekilde kilo verirken bağırsak florasında tedavi etmektedir.
  • Gaps diyeti yaparken kullanılan sebze ve meyve mide rahatsızlıkları olan ülser gastrit sorunlarının önüne geçmektedir.
  • B12 vitamini yönünden zengin olan et, köy yumurtası tüketildiği takdirde bu vitaminin eksikliği dolayısıyla yaşanacak olan kemik ağrıları yaşanmamaktadır.
  • Bu diyetin doğru uygulanmasıyla bağırsaklar düzenli bir şekilde çalışacaktır. Düzenli bir şekilde çalışan bağırsaklar insanları psikolojik rahatsızlıklardan kurtarmaktadır.
  • Düzenli sindirim karın ağrısı, gaz birikmesi gibi sorunları kökten çözmektedir.
  • Meyve tüketimine ağırlık verilmesi bu diyetin bir gerekliliğidir. Meyvelerden alınan doğal şeker karaciğerde biriken yapay şekerlerin yerini alarak diyabet hastalığının önüne geçmektedir.
  • Gaps diyeti ile hedeflenen sağlıklı mide sindirim sisteminin başladığı yerdir. Sağlam bir midenin boşaltım sistemine gönderdiği sıvılar böbrek tarafından daha rahat süzüleceği için vücutta üre oluşumu engellenmektedir.

GAPS Diyetinde Dikkat Edilmesi Gerekenler nelerdir?

GAPS diyet programında buğday, arpa, çavdar, kuskus, kinoa, yulaf, bulgur, pirinç gibi hiçbir tahıl ürünü bulunmamalıdır.

GAPS diyet planı zayıflama amacı ile değil, tedavi amaçlı uygulanan bir programdır. Bu yüzden bu alanda bilgi sahibi olan uzman kişiler tarafından kontrollü bir şekilde uygulanması gerekmektedir.

KİLO VERİRKEN YAPILAN 10 YANLIŞ

1)İYİ KARAR VERMEDEN DİYETE BAŞLAMAK 

Çevre tarafından kilo vermelisin önermeleriyle diyet yapmaya başlanmamalıdır. Gerçekten kilo vermeyi istemiyorsanız sonuç alamazsınız. Fakat siz kendinize inanır ve sağlığınıza kavuşmak için emek verirseniz sonucunu görüp bu başarınızı rahatlıkla sahiplenebilirsiniz.

2)Uzman yardımı olmadan zayıflamaya çalışmak

Kilo vermek için ilk önce yapılması gereken, uygun tahlillerin bir endokrinolog veya dahiliye uzmanı tarafından değerlendirilip bu tahliller doğrultusunda diyetisyen tarafından kişiye özel olarak hazırlanan beslenme programlarının uygulanmaya başlanmasıdır. . Herhangi bir uzman kontrolüne girmeden başarılı olma oranı oldukça düşüktür. Kitle iletişim araçlarından elde edilen diyet listeleri ile yapılan diyetler sonucunda kişi sağlıksız bir şekilde kilo verirken bedeninde oluşan orantısız kilo kaybı sonucu sarkmalar meydana gelebilir.

3)Doğru hedef belirlememek

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ayda 2 – 4 kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir. 1 haftada 4 kg değil. Büyük hedeflere küçük adımlarla ulaşılır. Yıllar içerisinde alınan kilolardan birkaç haftada kurtulmaya çalışmak hiç gerçekçi ve sağlıklı değildir. Bu nedenle ulaşılabilir ve sağlıklı bir hedef belirlenmelidir. Verilecek kilo ve hedefleri beslenme uzmanıyla birlikte belirleyip amaca uygun beslenme programları takip edilmelidir.

4)Uyku süresindeki dengesizlikler

Yapılan bilimsel araştırmalar ışığında günlük uyku süresinin 7 – 8 saat arasında tutulması gerekmektedir. Daha az veya çok uyumak kilo alımına sebep olur. Sürekli olarak 7 saatten az uyuyan kişilerde bazı hormonların yapımında sıkıntılar oluşurken, 8 saatten fazla uyunması durumunda da metabolizma hızı yavaşlar ve kilo almak kaçınılmaz olur

5)Kahvaltıyı atlamak

Kahvaltı yapmayan birinin kilo alması kaçınılmazdır. Nasıl bir arabanın veya kaloriferin çalışması için yakıta ihtiyacı varsa, insan vücudunda da beynin, böbreklerin, kalbin, kasların… fonksiyon gösterebilmesi için enerjiye yani besinlere ihtiyacı vardır. Bu nedenle uyandıktan sonra ilk 1 saat içerisinde kahvaltı yapılmalıdır.

6Yeterince su içmemek

Besinlerin sindiriminden metabolik atıkların vücuttan uzaklaştırılmasına kadar pek çok aşamada önemli olan suyun gün içinde mutlaka 10-12 bardak şeklinde (2,5-3lt) tüketilmesi gerekir. Öğün öncesi ve sonrasında içmiş olduğumuz birer bardak su sindirim sistemimizin daha iyi çalışmasını sağlar.öğün öncesinde içilen sular açlık hissini bastırır kaçamak yapmayı engeller.

7)Öğün atlamak

Öğün atlamak, kişinin metabolizmasını yavaşlatan kötü bir alışkanlıktır .Öğün atlayan kişi bir sonraki öğünde daha çok acıkır ve daha fazla besin tüketir.yapılan ara öğünler aralarda tokluk sağlayarak bir sonraki öğünde daha fazla acıkmayı engeller.

8)Akşam yemeğini çok geçe bırakmak

Akşam yemeğini yatmadan 3,5 saat önce sonlandırmak gerekir. Dolu mide ile yatağa girmek vücudunun yağlanmasını kolaylaştırır. Kimse park halindeki arabasına yakıt doldurmaz. Öte yandan akşam yemeğinden yatana kadar geçen süreçte ara öğün almanın bir sakıncası yoktur; meyve, yoğurt veya süt gibi hafif bir şeyler tüketilebilir.

9)Sofraya çok aç oturmak

Genel anlamda diyet yapmak, aç kalmak şeklinde düşünülmektedir. Uzun süren açlıklar sonrasında kan şekeri düşer ve bir sonraki öğünde fazla besin alımına davetiye çıkarılır. Bu nedenle her ana öğünün 2 – 3 saat sonrasında küçük bir ara öğün alınmalıdır. Böylelikle kişi sofraya çok aç oturmayacağı için daha yavaş ve az yiyebilir.


10)Hızlı yemek

Beyine tokluk hissi 20 dakikada gider. Yemek yeme süresi 20 dakikadan daha az olursa doygunluk hissi gelene kadar yemek tüketimi devam edecektir. Dolayı yemeklerimizi tüketirken iyi çiğneyip yediklerimizden keyif alarak tüketmeliyiz. Unutmayın acele etmeniz demek daha fazla kalori demek …

ÇÖREK OTU

Çörek otu üç bin yılı aşkın süredir hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır. Tarihte çörek otunun bağışıklığı güçlendirici, şifalı bitki olarak ünlendiği söylenmektedir. Hatta üzerine en çok bilimsel çalışma yapılan bitkilerden bir tanesidir.

Çörek otunun faydalarını hep birlikte inceleyelim:

  • Vücudunuzun savunma sistemini geliştirir

Çörek otu içerdiği timokinon ve tiyokinon sayesinde bağışıklık güçlenir ve anti-tümör özelliği sayesinde kanserli hücrelerin ölümünü sağlar fakat çörek otu ve kanser ilişkisi ile ilgili bilimsel çalışmalar günümüzde halen devam etmektedir.

  • Kolesterolünüzü düşürür, kalp sağlığınızı korur

Çörek otunun her gün düzenli kullanımının LDL kolesterolü düşürdüğüne dair çalışmalar mevcuttur. Aynı zamanda kan basıncını düşürücü etkisi vardır.

  • Midenize iyi gelir!

Çörek otunun sindirime yardımcı, mide ağrılarını azaltan etkileri mevcuttur. Ayrıca müthiş bir gaz giderici ve idrar söktürücüdür.

Bu faydalar dışında:

  • Çok iyi bir balgam söktürücüdür.
  • Romatizmal hastalıklara iyi gelir
  • Hücre yenilenmesini hızlandırır, yaraların çabuk iyileşmesini sağlar.

Çörek otunu nasıl tüketebilirsiniz?

Çörek otunu kullanmak isteyenler için en doğru ve pratik yol, taze ve kaliteli çörek otu alıp öğüterek kullanmak olacaktır. 

  • Her sabah kahvaltınızda omletinizin içine ya da yediğiniz peynirin üzerine 1 çay kaşığı serpebilirsiniz.
  • Yağsız, sebzeli veya peynirli omletinizin üzerine ekleyebilirsiniz.
  • Salatalarınıza hazırladığınız az yağlı soslara ekleyebilirsiniz. Farklı bir aroma verecektir.
  • Fırında pişen sebze yemeklerinde kullanabilirsiniz.
  • Çörek otunu toz veya öğütülmemiş halini bal ile karıştırıp yiyebilirsiniz.
  • Öğütülmüş halini çorbalarınıza 1 çay kaşığı kadar ekleyebilirsiniz.

Aynı zamanda çörek otunu yağ şeklinde de tüketebileceğinizi biliyor musunuz?

Çörek otu yağını, ana yemeklerde, soslarda, içeceklerde ve çorbalarda birkaç damla olacak şekilde kullanılabilirsiniz. Ayrıca oral yoldan 2 damlayı geçmeyecek şekilde de tüketebilirsiniz. Ayrıca eczanelerde kapsül şeklinde satılan formları da mevcuttur. Doktorun onayını alarak kapsül şeklinde de tüketebilirsiniz. Saç dökülmeleriniz var ise, kullandığınız şampuanın içerisine birkaç damla çörek otu yağı ekleyerek saç diplerinizi besleyebilirsiniz. 

Fakat çörek otu yağı alırken dikkat! 

TSEK, TÜRKAK gibi ulusal veya ISO 9000, ISO 14000 gibi uluslararası kalite standardı belgelerine sahip firmaların soğuk sıkım çörek otu yağları tercih edilmelidir. 

Peki çörek otunun zararı var mıdır?

  • Çörek otu yağının aşırı kullanımı böbrek ve karaciğer hasarına yol açabilir.
  • Bazı ilaçlarla etkileşime girebilir. Bu yüzden düzenli kullandığınız bir ilaç varsa, kullanmadan önce mutlaka doktorunuza/diyetisyeninize bilgi verin.
  • Bazı kişilerde mide bulantısına, kusmaya, şişkinliğe ve kabızlığa neden olabilir.
  • Kan sulandırıcı özelliği vardır. Bu yüzden kanama riskini arttırır.

Kaynaklar

1.Gün M. (2012) Holly Seed: Nigella Sativa. Some Knowledge Corresponding to Nigella Sativa’s Therapy Ailment. Lokman Hekim Journal 2(1): 43-46.

2. Buhari (Tıp) 7; Müslim (Selam) 89/2215; Tirmizi (Tıp) 5/2042, 22/2071. 

3. Ragaa HMS. (2010) Clinical and Therapeutic Trials of Nigella Sativa. TAF Prev Med Bull. 9(5): 513-22. 4. Bulca S. (2014) Çörek Otunun Bileşenleri Ve Bu Yağın Ve Diğer Bazı Uçucu Yağların Antioksidan Olarak Gıda Teknolojisinde Kullanımı. Journal of Adnan Menderes University Agricultural Faculty 11(2) : 29-36. 

5. Al Jassir MS. (1992) Chemical composition and microflora of black cumin (Nigella sativa L.) seeds growing in Saudi Arabia. Food Chemistry 45: 239-42. 

6. Sultan MT, Butt MS, Anjum FM, Jamil A, Akhtar S, Nasır M. (2009) Nutritional profile of indigenous cultivar of Black cumin seeds and antioxidant potential of its fixed and essential oil. Pak J Bot. 41: 1321-30.

7. Ayhan B. (2012) Nigella sativa L. Bitkisi Üzerine Fitoterapötik Çalışmalar. Gazi Üniversitesi Sağ. Bil. Enst. Farmakognozi Anabilim Dalı Fitoterapi Programı, Ankara.

 8. Gharby S, Harhar H, Guillaume D, et al. (2015) Chemical investigation of Nigella sativa L. seed oil produced in Morocco. J Saudi Soc Agric Sci. 14(2): 172-77.

 9. Correa AD, Jokl L, Carlsson R. (1986) Amino acid composition of some Amaranthus sp. grain proteins and of its fractions. Arch Latinoam Nutr . 36: 466-76. 

10. Burtis M, Bucar F. (2000) Antioxidant activity of Nigella sativa essential oil. Phytotherapy Research. 14: 323-28. 

11. Vardar D Ö, Mollahaliloğlu S, Öztaş D. (2018) Examining the effects of phytochemicals used in phytotherapy on public health. J Health Sci Med. 1(4): 99-105.

Prebiyotik

PREBİYOTİK- PROBİYOTİK NEDİR? NE İŞE YARAR?

Bağırsak florasının düzeni, insan sağlığında oldukça önemli bir yere sahiptir. Sindirim sisteminde yaşayan mikroorganizmalar, sağlıklı bir sindirim sisteminin temel taşlarıdır. Bu canlı mikroorganizmalar, bağışıklık sistemini üzerinde de oldukça önemlidir. 

‘Probiyotikler ve prebiyotikler nedir?’ dersek ; Probiyotikler, barsaklarda mikrobik dengeyi sağlayan canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler , probiyotik mikroorganizmaların çoğalmasını sağlayan genelde gıda lifi içerisinde yer alan  sindirilmeyen gıda bileşenleridir. En önemli probiyotikler, Lactobacillus ve Bifidobacterium türleridir. Bunlardan bize en tanıdık olan yoğurtta bulunan laktik asittir. 

Günümüzde barsak mikrobiyotası üzerine bir çok çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmalara göre probiyotiklerin sağlık üzerinde çeşitli olumlu etkileri bulunmuştur. Probiyotikler;

  • Besinlerle  alınan veya vücutta sindirim problemleri sonucu oluşan toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlarlar.
  • Kabızlık sorununun ve ağız kokusu giderilmesine yardımcı olurlar.
  • Bağırsaklardaki zararlı bakterileri kontrol altına alıp, bağışıklık sistemini güçlendirirler.
  • Antibiyotik kullanımı nedeniyle doğal florası bozulan bağırsakları yeniden düzenlenlerler.
  • B grubu ve K vitamini üretimi ve emiliminde görevlidirler.
  • Kalsiyumun bağırsaklardan emilimini arttırırlar.
  • Zararlı bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları önlerler ,
  • Vajinal florayı dengede tutarak, vajinal enfeksiyonlara sebep olan patojen mikroorganizmaların (Candida) gelişimini engellerler.
  • İdrar yolu enfeksiyonlarına ve seyahatlerde ishale sebep olan E.coli bakterisinin gelişimini önlerler.
  • Alerji belirtilerini azaltırlar 
  • Cildin görünümünün iyileştirirler.
  • Sindirim kanalında bazı gerekli enzimleri üreterek sindirime katkıda bulunurlar. Laktoz ve protein sindirimini kolaylaştırmada etkilidirler.

Probiyotikler ; hayvansal protein ve yağlardan zengin beslenme tarzı, yetersiz lif içeren beslenme, antibiyotik kullanımı , yaş, stres,  enfeksiyon, kötü ve yetersiz  beslenme , sindirim problemlerinden etkilenerek barsaklarda azalırlar. Kefir, probiyotik yoğurt, kımız, tarhana ,boza, turşu, ekşi mayalı ekmek gibi fermente erin besintüketilmesi ile barsaklardaki  probiyotik bakteriler arttırılabilir.

Prebiyotikler; bağırsak mikroflorasının bileşimini ve aktivitesini olumlu yönde etkileyerek, bağırsak hareketlerini düzenlemekte, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimini ve biyoyararlılığını (vücutta kullanım etkinliği) arttırıp ,patojen mikroorganizmaların çoğalmasını önlerler.

Prebiyotikler sindirilmeyen ve barsakta iyi ve yararlı bakterilerin sayılarının artmasını sağlayan besinlerdir. Soğan, sarımsak, kuşkonmaz, pırasa, enginar, yulaf ve muz gibi çok çeşitli bitkisel yiyeceklerde bulunurlar. Bunlar kısa zincirli karbonhidratlardır ve sindirim enzimleri tarafından parçalanmazlar. Kalın barsaklara kadar bütün bir halde gelip ,orada iyi bakteriler için yiyecek sağlarlar. Probiyotiklerle birlikte alığındığında barsak florasının desteklenmesinde daha etkin olurlar.