Kuersetin ve Glutatyon
Beslenme söz konusu olduğunda akla ilk gelen antioksidanlar arasında kuersetin ve glutatyon yer alır. İlk olarak kuearsetinden bahsetmemiz gerekirse; serbest radikal hasarını önleyen, vücutta yaşlanmanın ve inflamasyonun neden olduğu hasarları gidermeye yardımcı olan özellikleri ile ön plana çıktığını görüyoruz. Kuersetinin bitki pigmenti olarak bilinmesi, bu yönüyle de renkli sebze ve meyvelerde bulunduğunu gösterir. Bu besinlere örnek olarak elma kabuğu, soğan, çay, yeşillik, mandalina, limon, domates, kırmızı şarap ve çilek gösterilebilir.
Kuersetinin vücuttaki başlıca etkileri arasında antibakteriyel özelliği ile bağırsaklarda, solunum yolunda, ciltte ve midede oluşan bakterilerin temizlenmesi yer alır. Özellikle son yıllarda kuersetinin alerji semptomlarını azaltmaya yönelik bir faydası olduğu üzerine araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmalar sonucunda alerjik bünyeye sahip kişilerde düzenli kuersetin kullanımı ile belirtilerin azaldığı, özellikle mevsim geçişlerinde kişilerin bu süreci çok daha rahat geçirmelerine olanak sağladığı görülmüştür. Kuarsetinin en çok isminden söz edildiği bir diğer süreç ise covid-19’dur. İnflamasyonu önlemesi nedeniyle bazı hekimlerin covid döneminde kuersetin takviyesini önerdiği biliniyor.
Kuersetinin bu faydalarından yararlanmak ancak takviye olarak alınması ya da pratik olarak sebze ve meyveleri kabuğuyla tüketmekle mümkün. Vitamini kabuğunda deyiminin tam karşılığı olan kuersetin en çok elma kabuğunda bulunuyor. Günlük olarak alınması gereken doz ortalama 500 mg olarak bilinmekte ve düzenli sebze, meyve tüketen kişilerin günlük 250 mg kadar kuersetin aldığı görülüyor. Bu miktarı arttırmak adına kuarsetin takviyesi kullanımı öneriliyor.
Glutatyon ise; sistin, glisin ve glutaminden oluşan bir molekül olarak bilinir. Kuarsetinin aksine vücutta doğal olarak üretilen glutatyon, sağlıklı bir vücuda sahip olmak ve hastalıklardan korunmak için en gerekli moleküllerden biridir. Vücuttaki toksin temizleyici sistemin kilit ögelerinden biri olan glutatyon; güçlü bir antioksidandır, bağışıklık sistemini güçlendirir, DNA ve RNA hasarını önler. Bu etkilerine bir örnek olarak, ağır metallerin ve kimyasal toksinlerin vücutta glutatyona bağlandıkları ve bu şekilde ince bağırsağa taşınarak vücuttan uzaklaştırıldıkları verilebilir. Dokuları peroksidatif hasardan koruması ise, çok kolaylıkla hidrojen iyonu verebilmesi sayesindedir. Ayrıca mitokondri sağlığını koruması için glutatyonun çok kritik bir görevi vardır. Hücrelerin bölünmesi, mitokondri ile mümkün olduğundan, döngüde bir aksaklık olması durumunda kanser adını verdiğimiz kontrolsüz hücre bölünmesi durumu söz konusu olabilmektedir.
Glutatyonun içeriğinde bulunan aminoasitleri içeren besinlerin tüketimi ile glutatyon alımı arttırılabilir. Bu kaynaklar arasında; kırmızı ve beyaz et, lahana, karalahana, enginar, ıspanak, maydanoz, kuşkonmaz, mango, greyfurt, sarımsak, soğan ve avokado yer almaktadır.