KİLO VERİRKEN YAPILAN 10 YANLIŞ

1)İYİ KARAR VERMEDEN DİYETE BAŞLAMAK 

Çevre tarafından kilo vermelisin önermeleriyle diyet yapmaya başlanmamalıdır. Gerçekten kilo vermeyi istemiyorsanız sonuç alamazsınız. Fakat siz kendinize inanır ve sağlığınıza kavuşmak için emek verirseniz sonucunu görüp bu başarınızı rahatlıkla sahiplenebilirsiniz.

2)Uzman yardımı olmadan zayıflamaya çalışmak

Kilo vermek için ilk önce yapılması gereken, uygun tahlillerin bir endokrinolog veya dahiliye uzmanı tarafından değerlendirilip bu tahliller doğrultusunda diyetisyen tarafından kişiye özel olarak hazırlanan beslenme programlarının uygulanmaya başlanmasıdır. . Herhangi bir uzman kontrolüne girmeden başarılı olma oranı oldukça düşüktür. Kitle iletişim araçlarından elde edilen diyet listeleri ile yapılan diyetler sonucunda kişi sağlıksız bir şekilde kilo verirken bedeninde oluşan orantısız kilo kaybı sonucu sarkmalar meydana gelebilir.

3)Doğru hedef belirlememek

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ayda 2 – 4 kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir. 1 haftada 4 kg değil. Büyük hedeflere küçük adımlarla ulaşılır. Yıllar içerisinde alınan kilolardan birkaç haftada kurtulmaya çalışmak hiç gerçekçi ve sağlıklı değildir. Bu nedenle ulaşılabilir ve sağlıklı bir hedef belirlenmelidir. Verilecek kilo ve hedefleri beslenme uzmanıyla birlikte belirleyip amaca uygun beslenme programları takip edilmelidir.

4)Uyku süresindeki dengesizlikler

Yapılan bilimsel araştırmalar ışığında günlük uyku süresinin 7 – 8 saat arasında tutulması gerekmektedir. Daha az veya çok uyumak kilo alımına sebep olur. Sürekli olarak 7 saatten az uyuyan kişilerde bazı hormonların yapımında sıkıntılar oluşurken, 8 saatten fazla uyunması durumunda da metabolizma hızı yavaşlar ve kilo almak kaçınılmaz olur

5)Kahvaltıyı atlamak

Kahvaltı yapmayan birinin kilo alması kaçınılmazdır. Nasıl bir arabanın veya kaloriferin çalışması için yakıta ihtiyacı varsa, insan vücudunda da beynin, böbreklerin, kalbin, kasların… fonksiyon gösterebilmesi için enerjiye yani besinlere ihtiyacı vardır. Bu nedenle uyandıktan sonra ilk 1 saat içerisinde kahvaltı yapılmalıdır.

6Yeterince su içmemek

Besinlerin sindiriminden metabolik atıkların vücuttan uzaklaştırılmasına kadar pek çok aşamada önemli olan suyun gün içinde mutlaka 10-12 bardak şeklinde (2,5-3lt) tüketilmesi gerekir. Öğün öncesi ve sonrasında içmiş olduğumuz birer bardak su sindirim sistemimizin daha iyi çalışmasını sağlar.öğün öncesinde içilen sular açlık hissini bastırır kaçamak yapmayı engeller.

7)Öğün atlamak

Öğün atlamak, kişinin metabolizmasını yavaşlatan kötü bir alışkanlıktır .Öğün atlayan kişi bir sonraki öğünde daha çok acıkır ve daha fazla besin tüketir.yapılan ara öğünler aralarda tokluk sağlayarak bir sonraki öğünde daha fazla acıkmayı engeller.

8)Akşam yemeğini çok geçe bırakmak

Akşam yemeğini yatmadan 3,5 saat önce sonlandırmak gerekir. Dolu mide ile yatağa girmek vücudunun yağlanmasını kolaylaştırır. Kimse park halindeki arabasına yakıt doldurmaz. Öte yandan akşam yemeğinden yatana kadar geçen süreçte ara öğün almanın bir sakıncası yoktur; meyve, yoğurt veya süt gibi hafif bir şeyler tüketilebilir.

9)Sofraya çok aç oturmak

Genel anlamda diyet yapmak, aç kalmak şeklinde düşünülmektedir. Uzun süren açlıklar sonrasında kan şekeri düşer ve bir sonraki öğünde fazla besin alımına davetiye çıkarılır. Bu nedenle her ana öğünün 2 – 3 saat sonrasında küçük bir ara öğün alınmalıdır. Böylelikle kişi sofraya çok aç oturmayacağı için daha yavaş ve az yiyebilir.


10)Hızlı yemek

Beyine tokluk hissi 20 dakikada gider. Yemek yeme süresi 20 dakikadan daha az olursa doygunluk hissi gelene kadar yemek tüketimi devam edecektir. Dolayı yemeklerimizi tüketirken iyi çiğneyip yediklerimizden keyif alarak tüketmeliyiz. Unutmayın acele etmeniz demek daha fazla kalori demek …

Prebiyotik

PREBİYOTİK- PROBİYOTİK NEDİR? NE İŞE YARAR?

Bağırsak florasının düzeni, insan sağlığında oldukça önemli bir yere sahiptir. Sindirim sisteminde yaşayan mikroorganizmalar, sağlıklı bir sindirim sisteminin temel taşlarıdır. Bu canlı mikroorganizmalar, bağışıklık sistemini üzerinde de oldukça önemlidir. 

‘Probiyotikler ve prebiyotikler nedir?’ dersek ; Probiyotikler, barsaklarda mikrobik dengeyi sağlayan canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler , probiyotik mikroorganizmaların çoğalmasını sağlayan genelde gıda lifi içerisinde yer alan  sindirilmeyen gıda bileşenleridir. En önemli probiyotikler, Lactobacillus ve Bifidobacterium türleridir. Bunlardan bize en tanıdık olan yoğurtta bulunan laktik asittir. 

Günümüzde barsak mikrobiyotası üzerine bir çok çalışma yürütülmektedir. Bu çalışmalara göre probiyotiklerin sağlık üzerinde çeşitli olumlu etkileri bulunmuştur. Probiyotikler;

  • Besinlerle  alınan veya vücutta sindirim problemleri sonucu oluşan toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlarlar.
  • Kabızlık sorununun ve ağız kokusu giderilmesine yardımcı olurlar.
  • Bağırsaklardaki zararlı bakterileri kontrol altına alıp, bağışıklık sistemini güçlendirirler.
  • Antibiyotik kullanımı nedeniyle doğal florası bozulan bağırsakları yeniden düzenlenlerler.
  • B grubu ve K vitamini üretimi ve emiliminde görevlidirler.
  • Kalsiyumun bağırsaklardan emilimini arttırırlar.
  • Zararlı bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları önlerler ,
  • Vajinal florayı dengede tutarak, vajinal enfeksiyonlara sebep olan patojen mikroorganizmaların (Candida) gelişimini engellerler.
  • İdrar yolu enfeksiyonlarına ve seyahatlerde ishale sebep olan E.coli bakterisinin gelişimini önlerler.
  • Alerji belirtilerini azaltırlar 
  • Cildin görünümünün iyileştirirler.
  • Sindirim kanalında bazı gerekli enzimleri üreterek sindirime katkıda bulunurlar. Laktoz ve protein sindirimini kolaylaştırmada etkilidirler.

Probiyotikler ; hayvansal protein ve yağlardan zengin beslenme tarzı, yetersiz lif içeren beslenme, antibiyotik kullanımı , yaş, stres,  enfeksiyon, kötü ve yetersiz  beslenme , sindirim problemlerinden etkilenerek barsaklarda azalırlar. Kefir, probiyotik yoğurt, kımız, tarhana ,boza, turşu, ekşi mayalı ekmek gibi fermente erin besintüketilmesi ile barsaklardaki  probiyotik bakteriler arttırılabilir.

Prebiyotikler; bağırsak mikroflorasının bileşimini ve aktivitesini olumlu yönde etkileyerek, bağırsak hareketlerini düzenlemekte, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimini ve biyoyararlılığını (vücutta kullanım etkinliği) arttırıp ,patojen mikroorganizmaların çoğalmasını önlerler.

Prebiyotikler sindirilmeyen ve barsakta iyi ve yararlı bakterilerin sayılarının artmasını sağlayan besinlerdir. Soğan, sarımsak, kuşkonmaz, pırasa, enginar, yulaf ve muz gibi çok çeşitli bitkisel yiyeceklerde bulunurlar. Bunlar kısa zincirli karbonhidratlardır ve sindirim enzimleri tarafından parçalanmazlar. Kalın barsaklara kadar bütün bir halde gelip ,orada iyi bakteriler için yiyecek sağlarlar. Probiyotiklerle birlikte alığındığında barsak florasının desteklenmesinde daha etkin olurlar.

çay - kahve ilişkisi

ÇAY MI YOKSA KAHVE Mİ ?

Hava sıcaklığının hissedilir şekilde düşmesi içimizi ısıtacak sıcak içecek tüketimini arttırıyor. Bunlardan aklımıza ilk gelen vapurda içtiğimiz sıcacık çay ile ofise gelir gelmez sarıldığımız kahve oluyor. Çayın da kahvenin de  ayrı ayrı seveni çok olmasına rağmen , sağlıklı yaşam için tüketim miktarına dikkat edilmelidir. Sağlıklı tüketim miktarını belirleyense içlerinde olan kafeindir. 

             Kafein kahve ,çay, kola, çikolata, kakao, enerji içeceği gibi birçok besinde bulunan merkezi sinir sitemini uyarıcı etkisi olan bir maddedir. Kafeinin normal miktarı kişiye göre değişir. Kafeine karşı duyarlılık; tüketim sıklığı, düzenli olarak alınan miktar, vücut ağırlığı ve fiziksel koşullar gibi pek çok faktör vardır. Bir çok çalışmada, yetişkinler için güvenli olarak tüketilebilecek kafein miktarının günde 300 mg (yaklaşık 3-4 fincan kahve ya da 5-6 büyük bardak çay) olduğu belirtilmiştir. 

            Kafein vücutta depolanmaz, alındıktan 3-4 saat sonra vücuttan atılır. Çay ve kahve bitkilerinin çeşitliliği de içerdikleri kafein miktarlarını etkilemektedir. Bir bardak yeşil çayda 20 mg, siyah çayda 40 mg ,bir fincan türk kahvesi yaklaşık 50-60mg ,bir kupa filtre kahve 85-90mg kafein bulunmaktadır. Buna rağmen çayın antioksidan gücü ise kahveden çok daha yüksektir.

            Çay ile kahve arasındaki en büyük fark uykuya etkileri ile ortaya çıkmaktadır. Bir günde aynı miktarda çay ve kahve içen kişiler üzerinde karşılaştırma yapan araştırmacılar, her iki içeceğin gün içinde benzer yararlar göstermesine rağmen, kahve içenlerin geceleri daha zor uyuduğunu ifade ediyor. Çay içenler ise tersine daha uzun ve rahatlamış halde uyuyor.

            Kahve ve çayın fazla tüketimi dişlerde sararmaya neden olmaktadır. Diş hekimleri, çaydaki doğal pigmentlerin diş minesine daha kolay yapıştığını, kahvenin ise dişlerde daha az sararmaya yol açtığını ifade ediyorlar.

             Antrenman öncesinde kafeinli bir içecek egzersiz performansını arttırmakta, yağ yakımını hızlandırmaktadır. Egzersizden önce yaklaşık 330-350 mL düşük yağlı latte seçimi yaklaşık 120 kalori, 10 gram protein ve 75 mg kafein içeriği ile iyi bir seçim olacaktır.

           Çayın sinirleri yatıştırdığına dair bilimsel veriler bulunmaktadır. Düzenli çay içenlerin, topluluğa konuşma gibi heyecan yaratan durumlarda daha sakin psikolojik tepki verdiği bulunmuştur. Ayrıca günde üç fincan çay içenlerin depresyon riskinin içmeyenlere kıyasla yüzde 37 daha az olduğu gözlemlenmiştir. 

            Günde birkaç fincan çay içmenin diyabet riskini azalttığı, kafeinsiz kahvenin de aynı etkide bulunduğu belirtiliyor. Hem çay hem de kahve  içerdikleri farklı antioksidan öğelerle kalp damar sağlığını korumakta hatta bazı kanser risklerini azaltmakta da etkilidirler.

Sonuç olarak  çay ve kahvenin yararları göz ardı edilmese de  tüketim miktarına bağlı olarak sağlığa zararları da göz önünde bulundurulmalıdır. Günlük  çay ve kahve tüketiminin yaklaşık 3-4 fincan kahve ya da 5-6 büyük bardak çay şeklinde tüketilmesi yeterli ve faydalı olacaktır.

alkali beslenme

ALKALİ BESLENME

Alkali diyetler, alkali beslenme şekli bahar aylarının gelmesiyle birlikte kilo vermek isteyen kişilerin tekrar dikkatini çeken bir yöntem olarak gündeme gelmeye başladı. Peki  yapılan alkali diyetlerin  gerçekten zayıflamaya yönelik bir etkisi var mı?

Alkali beslenme şekli ,besinlerin asit ve alkali içerikleri nedeniyle vücuttaki pH dengesinin değişebileceği görüşünü  savunmaktadır. Alkali  diyet savunucuları ,vücudun asit baz dengesini alkaliye kaydırarak metabolizmanın hızlandığını ve bununla birlikte kişilerin daha rahat zayıflayabileceklerini söylerler. pH değerinin 0-7 arasında olması asit,7 olması nötr,7-14 arasında bir değerde olması alkali bir ortamı ifade eder. Buna göre tüketilen besinlerin asit oranı yüksekse vücudun pH dengesi asit, alkali  besin grubunun tüketilmesi ile ph değerinin alkali olur. Kümes hayvanları, balık, süt, yumurta, tahıllar, alkol  asit ortam yaratırken ,meyveler-sebzeler,yağlı tohumlar, baklagiller alkali ortam oluşturuyorlar.Peki yediklerimiz kan pH’ını mı etkiliyor yoksa idrar pH’ını etkiliyor?

Alkali diyet uygulamaları ile kan pH’ı değil idrar pH2ı değişmektedir. Eğer vücuda aldığımız yiyecekler kan pH’ını etkiliyor olsaydı vücutta birçok işlev gerçekleşmez ,sağlık için birçok risk ortaya çıkardı. Kan pH2ı vücuttaki mekanizmalar tarafından düzenlendiği için dışardan müdahalelerle vücudun asit-baz dengesi değiştirilemez.

sonbahar enerjisi

SONBAHARDA ENERJİNİZİ ARTTIRACAK ÖNERİLER

DEMİR DEPOLARINI DOLDURUN

Özellikle   kadınların  kendini sürekli yorgun hissetmesi vücutlarında demir depolarının yetersiz olmasından kaynaklanır. Toplumumuzda kadınların neredeyse % 50 sinde demir eksikliği anemisi görülmektedir. Öte yandan hala düzenli regli oluyorsanız, her ay demir kaybediyorsunuz demektir. Bunu diyetinizle ve ya ek besin destek ürünleriyle tamamlamazsanız, demir eksikliğinden kaynaklanan anemi veya kronik yorgunluk gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Ayrıca demir yetersizliği metabolizmanızı da yavaşlatır. Gün içinde daha enerjik olmak için demir depolarınızı kontrol ettirip gün içinde demir kaynaklarını beslenmenize ekleyin.

BİTKİLERDEN ENEJİ ALIN

Enerji verici etkileri bilinen  bitkiler ginseng ve ginko bilobadır. Bunlardan yapılan çayları gün içinde  1 fincan olarak tüketirseniz enerjiniz gün boyu devam eder.

DOĞAL OLANI TERCİH EDİN

Doğal, minimum işlenmiş tüm gıdalar sadece sağlıklı yaşam için değil, aynı zamanda enerji düzeyinizi maksimuma çıkarmak içinde önemlidir. Mevsiminde meyve ve sebze tüketip maksimum biyoyararlılık kazanabilirsiniz.

EGZERSİZİ ATLAMAYIN 

Okulların açılması , tatillerin bitmesi ,sonbaharın başlaması derken hayatın içindeki koşuşturma da başlamış olacak . Enerjinizi gün içinde koruyabilmek ve devamlılığını sağlayabilmek için öğle aralarına da küçük egzersizler koyabilirsiniz. Bu sayede hem metabolizmanızı çalıştırmış hem de öğle tatilinizi  daha keyifli hale getirmiş olursunuz. Programınızı öğle tatilinde egzersiz yapmaya uygun hale getirirseniz enerjinizi akşama kadar koruyabilirsiniz.

GÜN İÇİNDE UFAK DİNLENMELER YARATIN 

Öğlen uykusu isteğinin doğal bioritim alışkanlıklarının sonucu olduğu düşünülmektedir ve genellikle imkanınız varsa bunu yapmanız en doğrusudur. 1-2 saat uykuyla savaşmak yerine 15-20 dakikalık uyku sonrasında yenilenmiş olarak devam etmek gün içindeki enerjinizi yükselterek öğleden sonraki saatlerin daha verimli geçmesine yardımcı olur.

BESLENME ve DİYET  UZMANI 

ZÜLAL YALÇIN